Kuran anlaşılır mı? Sorusuna anlaşılmaz, Kuran yeter
mi? Sorusuna da yetmez demek Allah’a itirazda bulunup yalan çıkartmaktan başka
bir şey değildir. Zira Allah, “Bu kitap;
hidayettir, ışıktır, dosdoğru yoldur, kılavuzdur acık ve açıklayıcıdır. Bu
kadar detaya rağmen size yetmedi mi?” Demektedir! Bu ifadelerin hiç birisi
tevil götürecek fulü sözler değildir. Dinde Kuran asıldır. Ama Kuran herkese
aynı oranda yetmeyebilir. Allah her insanı farklı anlayışlarda yaratmıştır. Her
birisi kendi konum, düşünce ve yaşam şartlarına göre Kuranı anlamaya
çalışacaktır ki, aynı ayetlerden farklı manalar üreteceklerdir!. Asıl olan Muhkem
ayetler, selim akılla temiz vicdanla ve ilme dayanarak yorumlanmalı. Kuran
yeter diyen birisi elbette bir bilenden fazla bir bilen var olduğunu bilmeli
kendi zanlarını başkasına dayatmamalıdır!. Bütün bu gerçekleri göz ardı etmeden her insan
öğrenmeye öncelikle doğru bir mealleri okuyarak başlamak şarttır. Bunun en
önemli faydası Dinin sahibinin Allah,
hükmün de yalnız Allaha ait olduğunu, din gününde Allah ın danıştığı,
akıl aldığı, fikrini sorduğu, yetki verdiği, ortakları olmadığını o günün tek
sahibinin Allah olduğunu öğrenir. İnsandan kutsallar edinilmeyeceğini, İslam’ın
bir ahlak dini olduğunu, ahlaklı olmadan islam olunmayacağını fark eder. Kısaca
bir mümine lazım olacak her türlü bilgi ile donanabileceği için şirke düşmekten kurtulur. Kendisine
lazım olan esas bilgiyi kitabından öğrenen bir insan, uygulamada da resul gibi
bir örneği takip ettiği sürece Allah ın izni ile kurtuluşa ermiş demektir.
İslam coğrafyasında Kuran’ın anlaşılması, yeterli
olup olmadığı hususu ile tefsir ve meal konusunda da insanımız arasında farklı
anlayışlar mevcuttur. Bunları ve anlayışlarını kısaca irdelersek;
GELENEKSEL
RİVAYET ODAKLI ANLAYIŞ; “Kuran’ı biz asla
anlayamayız!. Onu yalnız peygamber açıklamıştır!. O açıklamalarda bize
hadis adı ile ulaşmıştır” demektedirler. Bu anlayış içinde olanların birçoğunun
din algısı, uydurma rivayetleri asıl kabul ederek, Allah ve resulüne yapılan
iftiraları ve çelişkileri Kuran’ın anlamı diye Kitaba yedirdiklerini, dine zam
yaptıklarını görüyoruz! Rivayet odaklı
anlayışlar kendi aralarında farklı mezhep, tarikat cemaat ve grupları içinde
barındırır. Bunların Kuran’ı anlama konularında da farklılıkları vardır! Ayetlerin anlamı diye seçtikleri rivayetler
farklı olabildiğinden aynı ayette farklı anlamlar yüklendiği bariz bir şekilde
görmek mümkündür! Kanaatimce geleneksel anlayışta eksik olan tahkik ve sorgulama! Büyük alim
olarak nitelendirilen kişilere eksiklik ve hata yakıştırılmamasıdır!
KURAN’I MERKEZE
ALIP, KURANIN ONAY VERDİĞİ SAHİH SÜNNETİ SAHİPLENEN ANLAYIŞ:
Kuran’ın Yeteri kadar detaylı, açık ve açıklayıcı, olduğunu zaten kendisi
söylüyor. Peygamberin Kuran’ı tebyin görevi yani açıklaması demek, anlaşılmayan
ifadeleri anlaşılır hale getirmek, tercüme anlamında bir açıklama değildir.
Allah tan aldığını değiştirmeden ümmetine açıklamasıdır. Üstelik Allah kitabı
için; “ Acık ve açıklayıcı gönderiyorum ki, bunu size başkası açıklayıp da üzerinize
tahakküm kurmasın”. Demesine rağmen, Kuran’ı anlaşılmaz ilan etmek, iyi niyet
değildir.! Zira peygamber açıkladı diye sunumu yapılan rivayetlerin bir kısmı
Kuran ifadelerine uygun olsa bile, bunların detayının birçoğuna yalan hurafe
hatta içi şirk dolu sözler yama edilmiştir!. Bunlar hem Allah’a hem de resule
iftiradır” demektedirler.
Böyle olmakla
birlikte, Allah resulünü yukarda sözü edilen çirkinliğin gölgesine
mahkum etmenin de son derece düşmanca olduğunu
ifade edilerek, Kuran; Resulullah
için, “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” der (Kalem, 4) bir diğer ayette “
Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya suresi, 107 belirterek
adeta O nun yaşayan bir Kuran olduğunu,
Allah resulü ile Kuran’ın bir birinde ayrılmasının mümkün olmadığını
ifade ederler. Yani peygamber siz bir Kuran anlayışın doğru sonuçlar
vermeyeceği kanaati hakimdir.
VAHİY ODAKLI
ANLAYIŞLAR; Bu anlayışa
sahip olanlarda kendi aralarında çok farklı görüşlere sahiptirler. Ortak anlayışları Nebevi sünneti peygamber örnekliğini yok
sayanlar!!! Hadislerin tamamını ret ederler.
Rivayet geleneğinin makul olmayan dengesizliğine tepki olarak çıkan
Kuraniyun adı ile anılan bu gruplar aslında modern hurafe ekolü yani Reşad
Halife’nin temsil ettiği bir yapının dışında farklı farklı anlayışlar
türemiştir! Reşat halifeciler, tövbe suresi son iki ayetini yok sayan, bazı
ibadetlerde de ıskonto yapan ekoldür..
Bunlarda Kuran’ın yeterince açık ve anlaşılır
olduğunu en ileri derecede savundukları halde aynı ayeti anlama konusunda bile
kendi aralarında görüş birliği içinde değildirler! Peygamber vazifesini yapmış
gitmiştir diyerek sahih hadis ve sünneti kabul etmeyenlerdir. Geneli böyledir
şeklinde düşünmek yanlış olur! Zira fikir ve anlayış benzerliği içinde olan her
insanın her konuda aynı kabulleri olduğunu söylemek elbette güçtür. Hiçbir
anlayışta homojen bir yapı yoktur. Kendi içlerinde farklılıklar vardır.
Görüleceği gibi bu konuda da ümmet arasında
farklılıklar mevcuttur. O halde Kuranı
anlamamız için önümüzde hangi engeller var? Bunlara bakmak gerek!.
KURAN’I
PEYGAMBER VE SAHABESİ İYİ ANLADI DA, BİZ NEDEN
ANLAYAMIYORUZ? EKSİĞİMİZ NEDİR?
Kuran, Hz Muhammed’e, O’nun lisanı olan Arap dili üzere idi. Resul,
coğrafyanın, o toplumun ve o kültürün bir ferdi idi. Yine o toplumda İbrahim’in
dininden yaşanarak gelen bozulmamış parçacıklar vardı. Bundan başka hangi
ayetin hangi olay üzerine, kimin bir hareketine, hangi sorunların çözümüne
yönelik indiğini en iyi bilen O ve arkadaşları idi. Hatta müşriklerin bile
acaba bundan sonra gelecek ayet ne diyeceği onların da merak konusu idi.!
Dolayısıyla Kuran’ın ne dediğini dışardan gelen İranlı Selman Farisi bile
biliyor ve anlıyordu. Kuran, sözlerini kabul etmeyen ya da ağır bulanlara
karşı “Kuran bu kadar acık iken hala
anlayamadınız mı? Size bu kadar öğüt yetmedi ?..! Kıyamette bu kitaptan
sorgulanacaksınız! Ne kadar az düşünüyorsunuz?” Gibi tekrar tekrar sitem ve
tehdit içerikli uyarılar tekrarlanıyordu. Bu kadar açık ve anlaşılır bir
metni Kuran’ı, indiği toplum, müşrikler
dahil anlıyordu da, biz niye onlar gibi anlayamıyoruz? Sorusunu soranlar, anlaşılmaz diyenlere
itirazlar elbette haklıdır. Burada unutulmaması gereken bir husus var. O da
Kuran’ın anlaşılır olması yaşayan bir topluma, hayatın içine inmesindendir. O
toplumun varoşunda yaşayan birisi kadar Kuran’ı anlayabilmemiz
içinde o toplum değerlerinin çoğuna ulaşmamız gerekir!
ELİMİZDEKİ
VERİLERLE ANLAMA KAPASİTEMİZE BAKACAK OLURSAK; Kuran 23
yıllık bir sürede bir birinden bağımsız olaylar ve konular üzerine, bin dörtsüz
kusur yıl önce inmiş bir kitaptır. Kuranı anlama konusunda eksik olan o dönemle
aramızda bir sürü doneler mevcuttur. Bunlar; cahiliye aklının nasıl işlediğini,
kültürü ve imanını, o dönemdeki Yahudi Hristiyan ve sabi ilerin inançlarını ve
kültürlerini, o dönemin Arap dili felsefesini inceliklerinin ne olduğunu
bilmiyoruz! Bunlarla birlikte yüce kitabımızda, bir roman gibi giriş gelişme
sonuç bölümünden oluşan konu bütünlüğü de yoktur. Sure ve ayetlerin Kuran’a
dizilişi nüzul sırasına göre değil serpiştirilmiştir. Ayrıca ayetlerin nüzulü
ile ilgili doğru bilgiler elimizde olsa da bunlar yeterli değil. Bu alanda
yalan rivayetlerde üretilmiştir! Bunların ayırt edilmesi gerekir!. Bugünkü Arap
lisanı bire bir Kuran’ın indiği dönemle aynı değildir. Her lisan gibi bir sürü
değişikliklere uğramıştır. O dönemki toplum kültürü, İbrahim’i dinden kalan
hakikatlerin tamamının ne olduğu ile ilgili yeterli bilgilere herkesin vakıf
olması öğrenmesi pek mümkün değildir! Detaylı anlamaya herkesin ne zamanı ne
imkanı nede kapasitesi yetebilir!. Kuran sahabeye yetti ama, biz bu boşlukları
doldurmadığımız sürece bize yetmeyebilir!
Kur'an'ın mübiyn olması, onda her şeyin en ince
detayına kadar açıklandığı anlamına da gelmemektedir!. Nedeni, Kuran ın indiği
toplum, din adına hiçbir şey bilmeyen bir topluluk değildi. İslam Hz Âdemden
beri insanlığa seslenen, ilkelerini ortaya koyan bir dindir. Dolayısıyla Hz.
Muhammed'e verilen mesajlar daha önceki resuller vasıtası ile gönderilmiş
mesajların bir benzeridir. Onlardaki bozulmamışları tasdik eder. Eksiklikleri
giderme, bozulmuşluğu da tamamen kaldırması işlevi vardır.
Yukarda Kuran’ı doğru anlamak için indiği toplumun
tüm sosyolojisini dikkate almaktan bahsetmiştik. Konunun anlaşılmasına yönelik Misal o
coğrafyada yaşayan kadın erkek sıcaktan dolayı hepsi başını örtmekte idi.
Bilindiği üzere günümüzde başörtü ayeti diye bilinen Nur suresi 31 ayette her
ne kadar başörtüsü var dense de, meallerdeki başörtüsü yorumdur. Aslı olan
örtülerini yakalarında açık kalan yerlerin örtülmesi yönünde emir vardır.
Pekiyi neden başın bütününün örtülmesine değinmemiştir. Nedeni gayet açık. Zira
zaten o toplumda bütün kadınların başı örtülüdür. Örtülü baş için tekrar
kadınlar başını örtsün demeye ihtiyaç duyulmamıştır. Bir eksiğe vurgu
yapılmıştır. Bir başka örnek aile
içindeki geçimsizlikle ilgili detay ayette darp geçer. Bu sözcük günümüzde
dövmekle bire bir kullanılır. Oysa Allah resulü hayatı boyunca boşanma
derecesine gelmiş olmasına rağmen hanımlarından birine en ufak bir fiske
vurmamıştır. Gerçekten bu kelime bizim anladığımız gibi ise, haşa Allah resulü Kuran’a uymamış olur ki, Bu
anlayışta resule iftiradır. Bu
örneklerde de olduğu gibi düz bir meal okuma ile Kuran’dan hüküm çıkarmak doğru
değildir.
Yukarda sözü edilen verilerin her mümin içi elde
edilmesinin mümkün olmaması, tabi kî
Kuranı anlaşılmaz olduğu anlamına gelmemektedir.
Cahiliye Arap
toplumu ile ilgili konuların tamamında Kuran’da detaylı bilgi olmasa da kitap
geneli itibarı ile bazı konularda detay
mevcuttur. O dönemlere ait kitaplar ve o günlerde kullanılan kelime anlamlarını
içeren sözlüklerde mevcuttur. Bu kaynakların ışığında güçlü bir Arapçası
olanlar, Kuran üzerinde uzun yıllar
çalışıp emek verenler, Kuran’ın kendi kendini açıklayıcı yönünü kullanarak,
(anlaşılmayan bir ifadenin başka bir konu içinde açıklanmasına bakarak) bir
konu ile ilgili bütün ayetleri bir araya getirip ortak bir okuma yapmak gerek.
Yani ayetlerin tek tek ya da bazı kavramların tek başına ele alınmasıyla değil
de, Ayetlerin ve kavramların diğer
ayetler ve kavramlarla olan anlam ilişkisine vakıf olarak anlama cabalarına bu
metotla gitmek gerek. Yine Sure içindeki anlam örgüsünü kaybetmeden
nüzul sürecini de dikkate alarak anlama cabalarını sürdürmek gerek. Kuran’ı
bütüncül mantığından parçaların ne dediğine bakmakta ihmal edilmemelidir. Buna ilaveten Kuran mantığına ters olmayan
çelişkili bir durum arz etmeyen yaşayarak günümüze kadar gelen nebevi
uygulamadan da faydalanarak Kuranı anlayabilmek elbette mümkündür. Nitekim günümüzde yukarda sayılan
kaynaklara ulaşarak, uzun yıllar emek vererek Kuran’ı yeterince anlayanlarında
azımsanamayacak kadar çok olduğunu kabul etmemiz gerek.
Meselenin esası, meal okuyan herkes Kuran’ı ben
anladım ondan hüküm çıkarabilirim dememeli! Kendisini Kuran alimi sanmamalı. Bu
o kadar kolay değil. Bayağı bir emek isteyen konu. Ama dini öğrenmeye kalkan
herkesin şirk batağına düşmemesi için, ilk okuması gereken kitap güzel
hazırlanmış bir meal olmalı. Okumaları ile Nebi örnekliğini birleştirdiği
zaman, yani Bakara 143 de söylendiği gibi aşırılığa gitmeden inançta dengeye
dikkat etmesi halinde sanırım ortada sorun kalmayacaktır.
Ama dini öğrenmek şirk batağına düşmemek içinde
Kuran’ın anlamını anlamaya yönelik bir emek şarttır.
SON CÜMLE;
Kuran’ı peygamber açıklamıştır. Ondan başka kimse açıklayamaz diyenlerin
Allah’ın kulu ve elçisi olan peygamberi,
nur-u Muhammedi doktrini ile yücelterek, Allah resulünü hayattan
dışlayarak, hurafe ve yalan batağına düştüklerini görüp onlardan efsunlanmamak
gerek!.
Ben dinimi Kurandan öğrenirim. Peygamber vazifesini
yapıp gitmiştir! Diyerek( Tayipte Yahudilerin Musa'yı yalnız bıraktığı gibi)
vahiy onay verildiği halde ondan gelen tüm müktesebatı çöpe atanların
düştükleri durumu da gözden kaçırmamak gerek!
Ne gibi denirse, Eline aldığı sözlük ve lügat ile yola çıkarak ayetlere
kelime üzerinden kafasına göre
anlamlandıranların birçoğunun,
aynı ayete farklı anlamlar yüklediğini, bu anlamlar çerçevesinde namaz ve bazı
ibadetleri şirk görme hadsizliğine
düştüklerini nasıl yok sayabiliriz!.? Kısaca nefislere hoş gelen yorumların
etkisinde de kalınmaması! Zira iman din
adına her söz söyleyene emanet edilecek bir husus değildir. Kanaatimce en makulü haddi aşmadan vahiy ve Resul örnekliğinde
orta yolda kalmaya bakmak. Elbette tek
doğruyu söyleyen yalnız Allah’tır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder