16 Ekim 2018 Salı

KURAN’IN ANLAŞILMASI KONUSUNDA KURAN NE DİYOR? BU KONUDA İNSANLARDA OLUŞAN KANAATLER NELERDİR?



Kuran anlaşılır mı? Sorusuna anlaşılmaz, Kuran yeter mi? Sorusuna da yetmez demek Allah’a itirazda bulunup yalan çıkartmaktan başka bir şey değildir.  Zira Allah, “Bu kitap; hidayettir, ışıktır, dosdoğru yoldur, kılavuzdur acık ve açıklayıcıdır. Bu kadar detaya rağmen size yetmedi mi?” Demektedir! Bu ifadelerin hiç birisi tevil götürecek fulü sözler değildir. Dinde Kuran asıldır. Ama Kuran herkese aynı oranda yetmeyebilir. Allah her insanı farklı anlayışlarda yaratmıştır. Her birisi kendi konum, düşünce ve yaşam şartlarına göre Kuranı anlamaya çalışacaktır ki, aynı ayetlerden farklı manalar üreteceklerdir!. Asıl olan Muhkem ayetler, selim akılla temiz vicdanla ve ilme dayanarak yorumlanmalı. Kuran yeter diyen birisi elbette bir bilenden fazla bir bilen var olduğunu bilmeli kendi zanlarını başkasına dayatmamalıdır!.  Bütün bu gerçekleri göz ardı etmeden her insan öğrenmeye öncelikle doğru bir mealleri okuyarak başlamak şarttır. Bunun en önemli faydası Dinin sahibinin Allah,  hükmün de yalnız Allaha ait olduğunu, din gününde Allah ın danıştığı, akıl aldığı, fikrini sorduğu, yetki verdiği, ortakları olmadığını o günün tek sahibinin Allah olduğunu öğrenir. İnsandan kutsallar edinilmeyeceğini, İslam’ın bir ahlak dini olduğunu, ahlaklı olmadan islam olunmayacağını fark eder. Kısaca bir mümine lazım olacak her türlü bilgi ile donanabileceği  için şirke düşmekten kurtulur. Kendisine lazım olan esas bilgiyi kitabından öğrenen bir insan, uygulamada da resul gibi bir örneği takip ettiği sürece Allah ın izni ile kurtuluşa ermiş demektir.


İslam coğrafyasında Kuran’ın anlaşılması, yeterli olup olmadığı hususu ile tefsir ve meal konusunda da insanımız arasında farklı anlayışlar mevcuttur. Bunları ve anlayışlarını kısaca irdelersek;


GELENEKSEL RİVAYET ODAKLI ANLAYIŞ; “Kuran’ı  biz asla  anlayamayız!. Onu yalnız peygamber açıklamıştır!. O açıklamalarda bize hadis adı ile ulaşmıştır” demektedirler. Bu anlayış içinde olanların birçoğunun din algısı, uydurma rivayetleri asıl kabul ederek, Allah ve resulüne yapılan iftiraları ve çelişkileri Kuran’ın anlamı diye Kitaba yedirdiklerini, dine zam yaptıklarını görüyoruz!  Rivayet odaklı anlayışlar kendi aralarında farklı mezhep, tarikat cemaat ve grupları içinde barındırır. Bunların Kuran’ı anlama konularında da farklılıkları vardır!  Ayetlerin anlamı diye seçtikleri rivayetler farklı olabildiğinden aynı ayette farklı anlamlar yüklendiği bariz bir şekilde görmek mümkündür! Kanaatimce geleneksel anlayışta  eksik olan tahkik ve sorgulama! Büyük alim olarak nitelendirilen kişilere eksiklik ve hata yakıştırılmamasıdır!


KURAN’I MERKEZE ALIP, KURANIN ONAY VERDİĞİ SAHİH SÜNNETİ SAHİPLENEN ANLAYIŞ: Kuran’ın Yeteri kadar detaylı, açık ve açıklayıcı, olduğunu zaten kendisi söylüyor. Peygamberin Kuran’ı tebyin görevi yani açıklaması demek, anlaşılmayan ifadeleri anlaşılır hale getirmek, tercüme anlamında bir açıklama değildir. Allah tan aldığını değiştirmeden ümmetine açıklamasıdır. Üstelik Allah kitabı için; “ Acık ve açıklayıcı gönderiyorum ki, bunu size başkası açıklayıp da üzerinize tahakküm kurmasın”. Demesine rağmen, Kuran’ı anlaşılmaz ilan etmek, iyi niyet değildir.! Zira peygamber açıkladı diye sunumu yapılan rivayetlerin bir kısmı Kuran ifadelerine uygun olsa bile, bunların detayının birçoğuna yalan hurafe hatta içi şirk dolu sözler yama edilmiştir!. Bunlar hem Allah’a hem de resule iftiradır” demektedirler.


 Böyle olmakla birlikte,  Allah resulünü  yukarda sözü edilen çirkinliğin gölgesine mahkum etmenin de son derece düşmanca olduğunu  ifade edilerek,  Kuran; Resulullah için, “Sen elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” der (Kalem, 4) bir diğer ayette “ Seni ancak âlemlere rahmet olarak gönderdik.” (Enbiya suresi, 107 belirterek adeta O nun yaşayan bir Kuran olduğunu,  Allah resulü ile Kuran’ın bir birinde ayrılmasının mümkün olmadığını ifade ederler. Yani peygamber siz bir Kuran anlayışın doğru sonuçlar vermeyeceği kanaati hakimdir.


VAHİY ODAKLI ANLAYIŞLAR;  Bu anlayışa sahip olanlarda kendi aralarında çok farklı görüşlere sahiptirler.  Ortak anlayışları  Nebevi sünneti peygamber örnekliğini yok sayanlar!!! Hadislerin tamamını ret ederler.  Rivayet geleneğinin makul olmayan dengesizliğine tepki olarak çıkan Kuraniyun adı ile anılan bu gruplar aslında modern hurafe ekolü yani Reşad Halife’nin temsil ettiği bir yapının dışında farklı farklı anlayışlar türemiştir! Reşat halifeciler, tövbe suresi son iki ayetini yok sayan, bazı ibadetlerde de ıskonto yapan ekoldür..


Bunlarda Kuran’ın yeterince açık ve anlaşılır olduğunu en ileri derecede savundukları halde aynı ayeti anlama konusunda bile kendi aralarında görüş birliği içinde değildirler! Peygamber vazifesini yapmış gitmiştir diyerek sahih hadis ve sünneti kabul etmeyenlerdir. Geneli böyledir şeklinde düşünmek yanlış olur! Zira fikir ve anlayış benzerliği içinde olan her insanın her konuda aynı kabulleri olduğunu söylemek elbette güçtür. Hiçbir anlayışta homojen bir yapı yoktur. Kendi içlerinde farklılıklar vardır.


Görüleceği gibi bu konuda da ümmet arasında farklılıklar mevcuttur. O halde   Kuranı anlamamız için önümüzde hangi engeller var? Bunlara bakmak gerek!.


KURAN’I PEYGAMBER VE SAHABESİ İYİ ANLADI DA, BİZ NEDEN  ANLAYAMIYORUZ? EKSİĞİMİZ NEDİR?


Kuran, Hz Muhammed’e,  O’nun lisanı olan Arap dili üzere idi. Resul, coğrafyanın, o toplumun ve o kültürün bir ferdi idi. Yine o toplumda İbrahim’in dininden yaşanarak gelen bozulmamış parçacıklar vardı. Bundan başka hangi ayetin hangi olay üzerine, kimin bir hareketine, hangi sorunların çözümüne yönelik indiğini en iyi bilen O ve arkadaşları idi. Hatta müşriklerin bile acaba bundan sonra gelecek ayet ne diyeceği onların da merak konusu idi.! Dolayısıyla Kuran’ın ne dediğini dışardan gelen İranlı Selman Farisi bile biliyor ve anlıyordu. Kuran, sözlerini kabul etmeyen ya da ağır bulanlara karşı  “Kuran bu kadar acık iken hala anlayamadınız mı? Size bu kadar öğüt yetmedi ?..! Kıyamette bu kitaptan sorgulanacaksınız! Ne kadar az düşünüyorsunuz?” Gibi tekrar tekrar sitem ve tehdit içerikli uyarılar tekrarlanıyordu. Bu kadar açık ve anlaşılır bir metni  Kuran’ı, indiği toplum, müşrikler dahil anlıyordu da, biz niye onlar gibi anlayamıyoruz?  Sorusunu soranlar, anlaşılmaz diyenlere itirazlar elbette haklıdır. Burada unutulmaması gereken bir husus var. O da Kuran’ın anlaşılır olması yaşayan bir topluma, hayatın içine inmesindendir. O toplumun  varoşunda  yaşayan birisi kadar Kuran’ı anlayabilmemiz içinde o toplum değerlerinin çoğuna ulaşmamız gerekir!


ELİMİZDEKİ VERİLERLE ANLAMA KAPASİTEMİZE BAKACAK OLURSAK; Kuran 23 yıllık bir sürede bir birinden bağımsız olaylar ve konular üzerine, bin dörtsüz kusur yıl önce inmiş bir kitaptır. Kuranı anlama konusunda eksik olan o dönemle aramızda bir sürü doneler mevcuttur. Bunlar; cahiliye aklının nasıl işlediğini, kültürü ve imanını, o dönemdeki Yahudi Hristiyan ve sabi ilerin inançlarını ve kültürlerini, o dönemin Arap dili felsefesini inceliklerinin ne olduğunu bilmiyoruz! Bunlarla birlikte yüce kitabımızda, bir roman gibi giriş gelişme sonuç bölümünden oluşan konu bütünlüğü de yoktur. Sure ve ayetlerin Kuran’a dizilişi nüzul sırasına göre değil serpiştirilmiştir. Ayrıca ayetlerin nüzulü ile ilgili doğru bilgiler elimizde olsa da bunlar yeterli değil. Bu alanda yalan rivayetlerde üretilmiştir! Bunların ayırt edilmesi gerekir!. Bugünkü Arap lisanı bire bir Kuran’ın indiği dönemle aynı değildir. Her lisan gibi bir sürü değişikliklere uğramıştır. O dönemki toplum kültürü, İbrahim’i dinden kalan hakikatlerin tamamının ne olduğu ile ilgili yeterli bilgilere herkesin vakıf olması öğrenmesi pek mümkün değildir! Detaylı anlamaya herkesin ne zamanı ne imkanı nede kapasitesi yetebilir!. Kuran sahabeye yetti ama, biz bu boşlukları doldurmadığımız sürece bize yetmeyebilir!


Kur'an'ın mübiyn olması, onda her şeyin en ince detayına kadar açıklandığı anlamına da gelmemektedir!. Nedeni, Kuran ın indiği toplum, din adına hiçbir şey bilmeyen bir topluluk değildi. İslam Hz Âdemden beri insanlığa seslenen, ilkelerini ortaya koyan bir dindir. Dolayısıyla Hz. Muhammed'e verilen mesajlar daha önceki resuller vasıtası ile gönderilmiş mesajların bir benzeridir. Onlardaki bozulmamışları tasdik eder. Eksiklikleri giderme, bozulmuşluğu da tamamen kaldırması işlevi vardır.


Yukarda Kuran’ı doğru anlamak için indiği toplumun tüm sosyolojisini dikkate almaktan bahsetmiştik.  Konunun anlaşılmasına yönelik Misal o coğrafyada yaşayan kadın erkek sıcaktan dolayı hepsi başını örtmekte idi. Bilindiği üzere günümüzde başörtü ayeti diye bilinen Nur suresi 31 ayette her ne kadar başörtüsü var dense de, meallerdeki başörtüsü yorumdur. Aslı olan örtülerini yakalarında açık kalan yerlerin örtülmesi yönünde emir vardır. Pekiyi neden başın bütününün örtülmesine değinmemiştir. Nedeni gayet açık. Zira zaten o toplumda bütün kadınların başı örtülüdür. Örtülü baş için tekrar kadınlar başını örtsün demeye ihtiyaç duyulmamıştır. Bir eksiğe vurgu yapılmıştır.  Bir başka örnek aile içindeki geçimsizlikle ilgili detay ayette darp geçer. Bu sözcük günümüzde dövmekle bire bir kullanılır. Oysa Allah resulü hayatı boyunca boşanma derecesine gelmiş olmasına rağmen hanımlarından birine en ufak bir fiske vurmamıştır. Gerçekten bu kelime bizim anladığımız gibi ise, haşa  Allah resulü Kuran’a uymamış olur ki, Bu anlayışta resule iftiradır.  Bu örneklerde de olduğu gibi düz bir meal okuma ile Kuran’dan hüküm çıkarmak doğru değildir.


Yukarda sözü edilen verilerin her mümin içi elde edilmesinin mümkün olmaması, tabi kî  Kuranı anlaşılmaz olduğu anlamına gelmemektedir.


 Cahiliye Arap toplumu ile ilgili konuların tamamında Kuran’da detaylı bilgi olmasa da kitap geneli itibarı ile  bazı konularda detay mevcuttur. O dönemlere ait kitaplar ve o günlerde kullanılan kelime anlamlarını içeren sözlüklerde mevcuttur. Bu kaynakların ışığında güçlü bir Arapçası olanlar,  Kuran üzerinde uzun yıllar çalışıp emek verenler, Kuran’ın kendi kendini açıklayıcı yönünü kullanarak, (anlaşılmayan bir ifadenin başka bir konu içinde açıklanmasına bakarak) bir konu ile ilgili bütün ayetleri bir araya getirip ortak bir okuma yapmak gerek. Yani ayetlerin tek tek ya da bazı kavramların tek başına ele alınmasıyla değil de,  Ayetlerin ve kavramların diğer ayetler ve kavramlarla olan anlam ilişkisine vakıf olarak anlama cabalarına bu metotla gitmek gerek.  Yine  Sure içindeki anlam örgüsünü kaybetmeden nüzul sürecini de dikkate alarak anlama cabalarını sürdürmek gerek. Kuran’ı bütüncül mantığından parçaların ne dediğine bakmakta ihmal edilmemelidir.  Buna ilaveten Kuran mantığına ters olmayan çelişkili bir durum arz etmeyen yaşayarak günümüze kadar gelen nebevi uygulamadan da faydalanarak Kuranı anlayabilmek elbette  mümkündür. Nitekim günümüzde yukarda sayılan kaynaklara ulaşarak, uzun yıllar emek vererek Kuran’ı yeterince anlayanlarında azımsanamayacak kadar çok olduğunu kabul etmemiz gerek.


Meselenin esası, meal okuyan herkes Kuran’ı ben anladım ondan hüküm çıkarabilirim dememeli! Kendisini Kuran alimi sanmamalı. Bu o kadar kolay değil. Bayağı bir emek isteyen konu. Ama dini öğrenmeye kalkan herkesin şirk batağına düşmemesi için, ilk okuması gereken kitap güzel hazırlanmış bir meal olmalı. Okumaları ile Nebi örnekliğini birleştirdiği zaman, yani Bakara 143 de söylendiği gibi aşırılığa gitmeden inançta dengeye dikkat etmesi halinde sanırım ortada sorun kalmayacaktır.


Ama dini öğrenmek şirk batağına düşmemek içinde Kuran’ın anlamını anlamaya yönelik bir emek şarttır.


SON CÜMLE; Kuran’ı peygamber açıklamıştır. Ondan başka kimse açıklayamaz diyenlerin Allah’ın kulu ve elçisi olan peygamberi,  nur-u Muhammedi doktrini ile yücelterek, Allah resulünü hayattan dışlayarak, hurafe ve yalan batağına düştüklerini görüp onlardan efsunlanmamak gerek!.


Ben dinimi Kurandan öğrenirim. Peygamber vazifesini yapıp gitmiştir! Diyerek( Tayipte Yahudilerin Musa'yı yalnız bıraktığı gibi) vahiy onay verildiği halde ondan gelen tüm müktesebatı çöpe atanların düştükleri durumu da gözden kaçırmamak gerek!  Ne gibi denirse, Eline aldığı sözlük ve lügat ile yola çıkarak ayetlere kelime üzerinden kafasına göre   anlamlandıranların  birçoğunun, aynı ayete farklı anlamlar yüklediğini, bu anlamlar çerçevesinde namaz ve bazı ibadetleri  şirk görme hadsizliğine düştüklerini nasıl yok sayabiliriz!.? Kısaca nefislere hoş gelen yorumların etkisinde de kalınmaması!  Zira iman din adına her söz söyleyene emanet edilecek bir husus değildir. Kanaatimce  en makulü haddi aşmadan vahiy ve Resul örnekliğinde orta yolda kalmaya bakmak.  Elbette tek doğruyu söyleyen yalnız Allah’tır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder