Kuranın anlamını okuyup anlamaya çalışıyoruz. Birileri bize
Kuran anlaşılmaz, hele siz hiç anlayamazsınız diyorlar. Güvendiğimiz
Allah, bize niye anlaşılmaz bir kitap
gönderdi acaba , Allah söylemek istediği
şeyleri, peygamberler harici birilerine söyleyerek mi bize ulaştırıyor! Diye düşünmeden edemiyoruz! Bilmediğimiz soruların cevabı ve yüce
dinimizi kimden öğrenmemiz gerektiğini
Kuran anlaşılmaz diyenlere soruyoruz!. Onlarcası bizden diyor! Onlardan birine itibar ediyoruz. Fakat
toplumda herkes aynı yere gitmiyor. Farklı yerlerden din öğreniyor. Farklı yerler, farklı kişiler ve onların
kaynağında öğrendiklerimiz bir birini tutmuyor. Hatta itikatta farklılaşma
başlıyor! Bu sefer seninki doğru, benimki doğru tartışmasına, daha sonra da
kavgasına giriyoruz. İyi de, bize öğretilenlerin hangisi doğru? Herkes, her
grup dini esas kaynağından öğrense bu kavga olur mu?
Evet dostlar. Kuran anlaşılmaz ilan edilmeli ki, birileri
dinden para kazansın, mevki makam, hanlar ve saraylar yaptırsın. Herkes kendine
göre bir din öğretsin ki,
köleleştirdikleri insanlar başka bir tarafa kaçmasın! Allah rızası istismarı ile insanlar kaynaklarını buralara aktarsın!
Din asıl kaynağından öğrenilmiş olsa
idi, aradaki din satıcılarına ihtiyaç olur muydu! Hakikat her zaman tek iken parçalanıp
binlerle ifade edilir miydi!? Diye düşünmeden edemiyor insan!
“Kuran anlaşılmaz, Kuran’ı herkes
anlamaz” iddiasını ileri süren bütün anlayış ve yapılanmalar incelendiğinde, birçok yönden benzerliklerinin olduklarını
görüyoruz!. Çünkü beslendikleri kaynaklarda ve din öğreti metotlarında da büyük
bir oranda benzerlikler mevcuttur.
Uydurma rivayetlere aşırı bağımlılık, aklı devre dışı bırakma,
tekfircilik, eski İslam alimi tapıcılığı, üstün bilgi ve akıl sahibi olarak
kabul edilen birisine teslim olma,
hakikati arama ve araştırmak yerine algı üzerinden saldırmaya meyil,
İslam’ın en temel önceliklerinden olması gereken ahlak anlayışını hayatının
dışına itmek, özden ziyade, şekil üzerinden dini anlama ve algılama.
Kuran’ın maksat ve amacına bakmadan
rivayetler üzerinden üretilen, hakikati tahrif eden bu dini anlayışları, Bütün
mezheplerde, tarikatlarda ve cemaatlerde görmek mümkündür. Bunun temelleri
maalesef ki tertemiz gördüğümüz mazide ikinci ve üçüncü yüzyılda atılmış, bu
güne kadar ilavelerle katmerleşerek günümüze kadar gelmiş ve şu an, tüm vahşeti
ile İslam dünyası bunun acısını çekmektedir. Bu anlayış yüzünden insanımız
dinden soğuyor, ilimden medeniyetten uzak kalıyor, insanlığa en ufak bir katma
değer üretemiyor!
Din adına yaşanan bu rezaleti, gayri ciddiliği, çelişkili söylem ve
davranışlara şahit olup bunları doğru bulmayan birçok insan, böyle din mi olur?
Deyip dinden soğuyor ve dine mesafeli davranıyorlar. Dindarlık kisvesine
bürünmüş insanların acımasız tenkitlerine karşı bazen din düşmanına bile
dönüşebiliyorlar!. Deist yada Ateist olabiliyorlar! Bu kayıp nesillerin
sorumluluğunu da halen yüklenen kimse yok!
Oysa İslam; Herkese yalnız dosdoğru
olmayı emreder. Kuran üzerinden insanla ilgili örnekler verir. Hatta bunu
peygamberler üzerinden insanın yanılabileceğini, aldanabileceğini anlatır.
Bırakın kötülük üretmeyi akıldan geçen yanlış düşüncelere karşı bile insanı
uyarır. İnsanı ve şahsiyetini önceler. Onun dini inancına bakmaz kişiliğini,
malını canını garanti eder. İslam tam bir ahlak dinidir. Gel gör ki, ahlakın
bugünkü anlamı hakiki anlamını yitirdiğinden, herkesin kendi bağnazlığını
koruması için yapacağı her türlü saldırının, çirkinliğin, iftiranın, kan içmenin
İslam dışı ahlaksızlıkların adı olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder