Dinin kaynağı, Doğru haber, akıl ve beş duyu ile tespitin sonuçlarıdır. Kuran'ın hakikatliği bütün bunlar ile tescil edilmiş iken, Adam uydurma rivayetlerin namusunu kurtarmak için, “Sahabe tarafından rivayet edilen hadislere inanmıyorsunuz da, sahabe tarafından toplanan Kuran’a neden inanıyorsunuz!..? Diyor ve devam ediyor. “ Eğer rivayetler yalansa, Kuran’da yalandır. peygamberle ilgili bu rivayetler dediğiniz kadar uydurmaysa , Kuranın rivayetleri ile de şüphe duymaya başlayın!! O zaman." diyor ve devam ediyor " Aynı sahabeler ve Müslümanlar Kuran diye kitap uydurmuş ve de sorgulanmasın diye içine bir de biz onu koruyacağız ayeti ilave etmiş olamazlar mı ?" Diyebiliyorlar! Aman Allah’ım!..... Zerre kadar aklı, mantığı vicdanı olan insan bunun ikisinin aynı şey olmadığını görmez mi! Anlamaz mı? Ancak vicdanın körlüğü gözün körlüğünden ne kadar berbatmış, ne kadar karanlıkmış, insan bu tür söylemleri kendini Müslüman olarak tanımlayanlardan görüp duydukça kalplerin mühürlenmesinin ne olduğunu anlıyor!.. Bu sözler bir Müslümanın olabilir mi? Ne ile neyin kıyaslandığına bir bakın! Meseleyi bir anlamaya çalışalım.
Kuran bize diğer rivayetler gibi, şu şundan duymuş,
bu bundan duymuş! o da falanca dan duymuş türde bir ravi silsilesi ile intikal eden bir kitap değildir.. Bizzat,
unutulmaması yanlış bir şeyin
karışmaması için, her gelen vahyin ezberlenmesi ve yazılması konusunda Allah
resulü ezberi güçlü kişilere ezberletip yazdırmış, basıma hazır halde Ali'ye
teslim etmiştir. Bu işi kimsenin hafızasına ve ahlakına güvenip Kur'an'ı emanet
bırakmamıştır. Allah resulü bu işi
sonraya bırakmış olsa idi, bugünkü rivayetçi nesiller neler üretirdi Allah
bilir!..? En basitinden hadisçi zihniyetin
dağarcığında yer alan recim uydurmasını doğrulamaya yönelik yalan
rivayet hatırlanmalı!
“Ant
olsun ki recmetme ayeti ve yetişkin kişiyi on defa emzirme (sebebi ile
nikahlamanın haramlığı) ayeti indi. Andolsun ki bu ayetler karyolamın altında
bir yaprakta (yazılı) idi. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) vefat edip
biz Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)’in ölümü ile meşgul olunca, evde
beslenen koyun veya keçi girip o yaprağı yedi.”İbni Mace 1944, Ahmed bin Hanbel
5/131, 132, 183 ve 6/269
Şiilerin bir numaralı hadis kitabı olarak kabul
ettikleri Kuleyni' nin “El Kâfi”sinden de bir örnek verelim. İmam Cafer;
“Cebrail’in Muhammed’e (as) getirdiği Kuran 17000 AYETTİ.” Görüleceği gibi, Allah resulü böyle bir duruma
fırsat vermemek için her şeyi sağlığında sağlama bağlamıştır. Kısaca Kuran'ın
kitaplaştırılması, şüpheye
dayandırılacak her hangi bir geçmişi
yoktur. Kuran'a dair bu kadar açık ve
şüphesiz bir gerçek varken, Allah resulü Kuran’a gösterdiği ihtimamı hayatı boyunca her hangi bir hadis için
göstermemiş, hadis katibi
görevlendirmemiş, hatta “Benden
Kuran dışında her hangi bir şeyi yazmayın” dediği, yine adı sahih olan kitaplarda mevcuttur!. Ayrıca, dört halife döneminde de hadis
yazılımı yasaklanmıştır! Buna rağmen zaman zaman hadis toplama işleri
yapılmıştır. En geniş şekliyle de Allah
resulünden sonra iki yüz elli üç yüz sene sonra hiç bir
sahabenin hayatta olmadığı onlardan en az yedi sekiz nesil sonra yaşayan
torunlarının torunlarına sorularak toplandığı
rivayet edilmektedir!.
Sözlü kültürün yoğun olduğu, Arap toplumda iki yüz
elli yıl dilden dile dolaşan sözlerin, doğru yada yanlışlığı ile ilgili duyulan
şüphelerin, sahabe üzerine
yönlendirilmesinde zerre mantık da
yoktur! Zira hiç bir hadis toplayıcısı ben falanca hadisi filanca sahabeden
duydum dememiştir. Böyle de bir şansları da yoktur zaten!. Dolayısı rivayetlerin
sahabeyle ilişkilendirilmesi yalandır iftiradır. Çünkü muhatap olarak gördüğünüz her hangi bir
sahabe, onun torunları, torunlarının torunları yoktur ki, Hepsi vefat etmiştir. Bir takım rivayetlerin
namusunu kurtarmak için sahabeye güvenmiyorsunuz gibi bir argüman kullanmanın
mantığı anlaşılır gibi değildir!
Sahabenin dolayısı ile de Allah resulünün ağzı ile söylediği var sayılan
sözlerin toplanma bicimi, sağlamlığına dair üretilen deliller, metin tenkidi
yapılmadan kitaplaştırılması, hadis ehlinin birinin güvenilir bulduğu ravi'nin
diğerlerince yalancı ilan edip güvenmemesi gibi bir sürü hususları da sorgulanması gereken, netameli
bir hikâyedir! Nasıl mı? Hadis ehli dediğimiz kişilerin hiç birisi Arap
değildir. Bunlar o coğrafyayı hiç bilmedikleri gibi sahabe torunlarının kimler
olduğunu bile bilmezler. Buna rağmen Sadece Buhari’nin sahihini 600 bin hadisten seçtiğini, bunlardan
bir kısmını tetkik etmek için at üstünde
50 bin km yolculuk yaptığı,
ravileriyle görüşüp onların güvenilirliğini test ettiğini, güvenilir bulduklarının da her biri için
gusül abdesti alıp rüyada peygambere bu
hadisin doğru olup olmadığı sorduğu böylece
sahihlerin oluşturduğu söylenmektedir!. Bu eylemin matematiksel bir işleme döktüğünüzde,
yapılanların yirmi yıl içinde bir insanın, altından kalkabilmesi mümkün
olmadığı ortadadır!...Ayrıca zaten ehlisünnet rüya ile amel edilmeyeceğini
söylemişken, görevini tamamlamış ve
Allah'ına kavuşmuş bir nebiye rüyada görerek
her rivayeti tasdik ettirmekte ne oluyor! Günümüzde adı hadis olarak gecen rivayetlerin sayısı
iki milyona yakındır. Doğru ve yanlışın iç içe geçtiği, Allah a ve resulüne
iftiraların da bulunduğu bu rivayetlerin itibarı ile, bize ulaşımında ve kağıda dökümünde
zerre kadar bir yanlış ve yanılgının olmadığı KURAN ı eşitlemeye çalışmak, bir
akıl tutulması mıdır? Yoksa bir münafıklık mıdır? Anlaşılır gibi değil!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder